TSK’nın İç Tehdit Olan İrtica ile Mücadelede Yasal Dayanağı

Savcılığın iddianamesinde ve mahkemenin gerekçeli kararında yer alan Türk Silahlı Kuvvetlerinin atılı suça ilişkin tarihte “İrtica İle Mücadele” görevi olmadığı iddiası hukuk dışıdır.  İddianın aksine, anayasa ve kanunlar irtica ile mücadelede TSK’ya teşkilatlanma/mücadele görev ve sorumluluğu verdiği açıktır. Yasal dayanakları aşağıda sıralanmış ve açıklanmıştır; 

  • T.C. Anayasası 
  • 211 Sayılı İç Hizmet Kanunu (35.maddesi) ve Yönetmeliği,
  • 1324 Sayılı Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkilerine Ait Kanun,
  • 2945 Sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Genel Sekreterliği Kanunu,
  • 2937 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu,
  • Bakanlar Kurulu Kararı olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB-Kırmızı Kitap),
  • MGSB kapsamında yayınlanan Türkiye’nin Milli Askeri Strateji Konsepti (TÜMAS),
  • MGSB ve TÜMAS kapsamında yayınlanan TSK İç Tehdit Dokümanı,
  • 13 Nisan 1990 Tarih ve 20491 Sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan Güvenlik ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği,
  • TSK İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi (MY 114-1)(MY 33-5),
  • 1992, 1995 ve 1999 Tarihli MGK. Genel Sekreterliği YAVUZ Psikolojik Harekât Planı,
  • Başbakanlık Genelgesi ve Direktifleri,
  • MGK Kararları,
  • 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu
  • Subay ve Astsubay Sicil Yönetmelikleri
  • 1612 sayılı Yüksek Askeri Şûranın Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
  • Anayasa Mahkemesi ve Yargı kararları

TSK’ne “İRTİCA İLE MÜCADELE” görev yetki ve sorumluluğu; Başta Anayasanın 2,14,24,117,118.174. Maddeleri ve başlangıç bölümü,  2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Mili Güvenlik Genel Sekreterliği kanunu, 211 sayılı İç Hizmet Kanunu 35. Madde, MGK Kararları ve yukarıda sayılan mevzuat ile birlikte esasen Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan, iç ve dış tehditleri sıralayan kamuoyunda “KIRMIZI KİTAP” olarak da bilinen Bakanlar Kurulu Kararı olan MİLLİ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ ve bu temel belge esasları doğrultusunda hazırlanan ve Başbakan tarafından imzalanıp onaylanarak Başbakanlık Direktifi olarak yürürlüğe giren TÜRKİYE’NİN MİLLİ ASKERİ STRATEJİ KONSEPTİ (TÜMAS)  ile verilmiştir.  Ancak mahkeme, “İrtica ile mücadele ”de TSK ya açık görev ve sorumluluk veren Bakanlar kurulu kararı (MGSB) ve Başbakanlık direktifini (TÜMAS) dosyaya dâhil etmemiş, hatta talepleri reddetmiş ve davanın esas delillerini hukuka aykırı olarak gizlemiştir. İddianame ve gerekçeli kararda sadece, 406 sayılı MGK kararına atıf yapılarak, bu kararların tavsiye niteliğinde olduğundan bahisle TSK’nın “irtica ile mücadele” görevi olmadığı belirtmesi (gerekçeli karar sayfa 3459-3460), sayılan mevzuatı yok sayarak hüküm kurması,  Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlü mahkemenin kararını hukuka aykırı kılmakta ve istinaf gerekçesinin de temelini oluşturmaktadır.

Bu yasal mevzuatın açıklamasına geçmeden önce sanık savunmalarının temelini oluşturan Anayasa ve İç Hizmet Kanunu 35.maddenin TSK’ya ANAYASAL DÜZENE YÖNELEN İÇ VE DIŞ TEHDİTLERLE MÜCADELEDE AÇIK GÖREV VERDİĞİNİ MAHKEMENİN KABUL ETTİĞİNİ, bu kararını gerekçeli kararın 3486. sayfasında; “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin anlamı ve normlar hiyerarşisindeki konumu incelendiğinde; yasa hükmüyle, silahlı kuvvetlere, ANAYASAL DÜZENE YÖNELEN İÇ VE DIŞ TEHDİTLERİ ORTADAN KALDIRMA GÖREVİ VERİLMİŞTİR.  Şeklinde açıkça ifade ettiğini belirtmek gerekir. Mahkemenin bu doğru tespiti, esasen atılı suçu ıskat eden ve TSK’nın anayasal düzene yönelen İç tehditleri ortadan kaldırmak üzere yasal dayanağının bulunduğunu ve davanın başından beri sanıklarca savunulan TSK’nın işlem ve eylemlerinin bu yönde olduğunun açık bir tespitidir. Yukarıdaki esas mevzuatın dışında, sadece bu tespit bile, atılı suçun işlenmediğinin göstergesi, mahkemenin de bir itirafı niteliğindedir. Yukarıda sayılan mevzuatın detaylı açıklaması aşağıdadır;

1. T.C.ANAYASASI, İÇ HİZMET KANUNU VE YÖNETMELİĞİ:

Anayasa metnine dahil olan, Anayasamızın Başlangıç Bölümünün beşinci fıkrası:  Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceğini ifade ederken, 2. Maddesi;   Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.’  Demektedir.  Anayasamızdan anlaşılacağı gibi, Cumhuriyetimiz değişmez hükmüyle Atatürk ilke ve inkılaplarını esas ve bağlayıcı rehber aldığından, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konudaki ilke ve söylemleri ile Anayasanın  174. Maddesinde sayılan ve  Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden devrim kanunları, devlet yetkisini anayasadan alan ancak bu kural ve ilkelere hiç değinmeyen  mahkemeyi de, TSK’yı da  tereddütsüz bağlar. Bu husus 211 Sayılı İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği ile sayısız TSK dokümanında ve mevzuatta zikredilip emredilmektedir.

Bununla birlikte anayasanın (1997 tarihinde yürürlükte bulunan)  117 ve 118 maddesi ile mahkemenin gerekçeli kararında,  Yargıtay 16. Dairesinin,  “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin anlamı ve normlar hiyerarşisindeki konumu incelendiğinde; YASA HÜKMÜYLE, SİLAHLI KUVVETLERE, ANAYASAL DÜZENE YÖNELEN İÇ VE DIŞ TEHDİTLERİ ORTADAN KALDIRMA GÖREVİ VERİLMİŞTİRkararına atıf yaparak teyit ettiği, İç Hizmet Kanunu 35 Madde de yer alan “TÜRK YURDUNU VE ANAYASA İLE TAYİN EDİLMİŞ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KOLLAMAK VE KORUMAKTIR.”hükmü ile yukarıda sayılan anayasal hükümler tereddütsüz TSK’ YA BİR İÇ TEHDİT OLAN “İRTİCA İLE MÜCADELE GÖREVİ VERMEKTEDİR. BUNDA HİÇ BİR DURAKSAMA YOKTUR.

2. MİLLİ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ (BAKANLAR KURULU KARARI):

Kırmızı Kitap olarak ta bilinen bu belge, bir Bakanlar Kurulu Kararı olup;  iç ve dış tehditler ile unsurlarını somut olarak sıralayarak başta TSK olmak üzere Bakanlıklar ve devlet kurumlarının iç ve dış tehditlere karşı uygulayacakları somut savunma tarzlarını ve esaslarını emreder. Bakanlıklar ve devlet kurumları bu görevini icra etmek üzere, teşkilat yapılarını düzenler ve bütçe ihtiyaçlarını talep eder.  BÇG de bu temel görev direktifi icrasının bir unsuru olarak kurulmuştur.

2945 Sayılı Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Genel Sekreterliği Kanunu md.2:

  1. a) Milli Güvenlik; Devletin anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını,
  1. b) Devletin Milli Güvenlik Siyaseti; milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulunun belirlediği görüşler dâhilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti, İfade eder.

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi,  o dönemde Bakanlar Kurulu yani hükumet tarafından iç tehdidin ve buna bağlı bir unsur olan irtica tehdidinin nasıl tanımlandığını ve hangi yapılardan oluştuğunu, anayasal kurumlara bu tehdide karşı hangi savunma tarzlarının ve stratejisinin emredildiğini açık,  kesin ve somut olarak ortaya koyan davanın/savunmanın esas delillerindendir.  Basına yansıdığı ve kamuoyunca da bilindiği gibi “İRTİCA TEHDİDİ”; 1997 yılı öncesine ait  (Bakanlar Kurulunun 17 Eylül 1992 tarih ve 92/3514 sayılı kararnamesiyle onaylanan “M.G. Siyaseti Belgesi’nde Türkiye Cumhuriyetine yönelik tehdit, iç ve dış tehdit olmak üzere iki ayrı başlık altında yer almıştır.) Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde bir iç tehdit olarak PKK’dan sonra ikinci sırada, 1997 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile yapılan değişiklik ile Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde PKK ile birlikte eş seviyede ve birinci sırada yer almıştır. Bakanlar kurulunun belirlediği bu siyaset TC’nin tüm kurum ve kuruluşları ile vatandaşlarını da hukuken bağladığı gibi, gereği için tevdi edilen Türk Silahlı Kuvvetlerini de bağlayan açık ve yasal bir görevdir. TSK’nın bir iç tehdit olan PKK ile mücadelesi ve aynı şekilde çalışma grupları oluşturması, teşkilat yapısını düzenlemesi aynı yasal mevzuata dayanır.  BU BELGE DOSYAYA DELİL OLARAK GÖSTERİLMESİNE VE TALEP EDİLMESİNE RAĞMEN, MAHKEME HUKUK DIŞI KARARIYLA BELGEYİ DOSYAYA KOYMAMIŞTIR.

Sadece o dönemde değil, İrtica ile mücadele görevinin 2005- MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi) ve Başbakan R.T. Erdoğan tarafından imzalanan 2006- TÜMAS (Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi)  ile TSK ya irtica ile mücadele görevini verdiği de bilinmektedir.

Ancak mahkemenin de aynen iştirak ettiği ve kararına dayanak aldığı bu hukuk dışı iddia, iddianamede bu iç tehdidin BÇG tarafından hükümete dayatıldığı ve paranoya olduğu şeklinde yer almıştır.

3. TÜRKİYE’NİN MİLLİ ASKERİ STRATEJİ KONSEPTİ (TÜMAS);

TÜMAS Dokümanı, Bakanlar Kurulu Kararı olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde belirlenen iç ve dış tehditler ile bu tehditlere karşı iç ve dış savunma hareket tarzlarına ait esaslar doğrultusunda hazırlanan ve Başbakanın onayıyla uygulamaya konulan TSK’ya açık görev ve sorumluluk veren devletin üst düzey belgesi ve Başbakanlık direktifidir. İrtica ile Mücadele ve bu mücadelenin somut hedefleri bu belge de sayılmakta ve TSK’ya açık mücadele ve teşkilat görevi vermektedir. Mahkeme dosyaya koymadığı ve tartışmadığı bu belgeyi yok sayarak, İrtica ile Mücadelede TSK görevli değildir ve bu yönde bir teşkilat/grup vs. kuramaz iddiası hukuk dışıdır.

4. 2945 SAYILI MİLLİ GÜVENLİK KURULU VE MİLLİ GÜVENLİK GENEL SEKRETERLİĞİ KANUNU VE MİLLİ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ İLİŞKİSİ

MGK tarafından belirlenen ve Bakanlar Kurulu Kararı olarak yayınlanarak yürürlüğe giren Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin; Dağıtımı, uygulamaları, sonuçları ve bunlara ilişkin bilgi Başbakana, Cumhurbaşkanına ve Millî Güvenlik Kuruluna belli süreler içinde bilgi verilmesi ile ilgili yasal düzenleme 2945 sayılı kanunla düzenlenmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Milli Güvenlik Siyaset belgesi icra fonksiyonu olan bir devlet belgesidir. Dosyada bulunan ve MGK Genel Sekreterliği ve devlet kurumlarıyla yapılan yazışmalara ilişkin sözde suç belgeleri bu kanunun MGSB de yer alan esasları kapsamında yapılan uygulamalara ve icra işlemlerine ilişkindir. Kanunun MGSB ile ilişkisi aşağıda açıklanmıştır;

2945 S.K.nun (2003 yılında kaldırılan) 9. Maddesi uyarınca; Bakanlar Kurulu Kararı olan bu belgenin (Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin) dağıtımı Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından yapılır. Bu kararlara ilişkin uygulamalar Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından takip edilerek sonuçları hakkında Başbakana, Cumhurbaşkanına ve Millî Güvenlik Kuruluna belli süreler içinde bilgi verilir. Bu kanun uyarınca tüm yasal kurumlar gibi TSK ya da “Gereği” olarak dağıtımı yapılarak emredilmiş ve uygulamalar hakkında Cumhurbaşkanına ve Başbakana, bu kanalla Bakanlar Kuruluna da bilgi verilmiştir.

28 Şubat 1997 tarihli, MGK’nun 406 sayılı Kararının imzalı ana metninin 4/b maddesindeki 2945 Sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanununun 9. maddesine uygun olarak, “MGK Genel Sekreterliği tarafından; EK’te belirtilen tedbirlere ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları ile Bakanlar Kurulu Kararı haline getirilmeyen uygulamaların, sonuçları hakkında belli süreler içerisinde Başbakan, Cumhurbaşkanı ve MGK’na bilgi verilmesi kararlaştırılmıştır” ifadesi ile MGK Genel Sekreterliği İrticai Faaliyetlerle Mücadelede koordinatör makam olarak belirtilmiş, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlıklar seviyesinde alınan tüm kararlar ve uygulamalardan MGK Genel Sekreterliğine bilgi verilmesi, rapor gönderilmesi esas alınmıştır. Bu suretle, tüm irtica ile mücadele faaliyetleri ve uygulamalarını izleme, aylık MGK toplantılarına arz etme, sunum yapma, bilgilendirme” görevi MGK Genel Sekreterliğine verilmiştir.

Genelkurmay Başkanının emri ile Harekât Başkanlığı İç Güvenlik Harekât Dairesi’nde oluşturulan Batı Çalışma Grubu ile ilgili tüm yazışmalar MGK Genel Sekreterliğine gönderilmiş, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından da, konu gündemi ile ilgili bu bilgiler daha sonraki tüm MGK toplantılarında Kurul Üyelerine arz edilmiştir. Dolayısıyla BÇG ile ilgili 10 Nisan 1997 ve daha sonraki tüm faaliyetleri yazışmaları Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Koordinatörlüğü üzerinden Milli Güvenlik Kurulu üyelerinin bilgisine de sunulmuştur.

  • Yine aynı kanunun (2003 yılında kaldırılan) 4.h Maddesi uyarınca; Milli Güvenlik Kurulu; Devletin milli güvenlik siyasetinin öngördüğü malî, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer konulara ilişkin tedbir ve ödeneklerin kalkınma plan, program ve yıllık bütçelerde yer almasını sağlamak üzere gerekli esasları tespit etmekle yükümlü kılınmıştır. Bütün bu tedbirlere ilişkin olarak; Bakanlar kurulu ise milli güvenlik siyaseti içinde belirlediği “İRTİCA TEHDİDİ”ne karşı her alanda tedbir getirerek TSK ya ayrılan savunma bütçesinden bu kapsamda ödenek ayırmıştır.
  • Yine aynı kanunun (2003 yılında kaldırılan) 4.e Maddesi uyarınca; Milli Güvenlik Kurulu Anayasal düzeni koruyucu, millî birlik ve bütünlüğü sağlayıcı, Türk Milletini Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve milli ülkü ve değerler etrafında birleştirerek millî hedeflere yönlendirici gerekli tedbirleri belirler. Sayılan bu hususlara yönelmiş yurt içi ve yurt dışı  tehdide karşı koymak, bu tehdidi etkisiz kılmak için gereken strateji ve temel esaslar ile birlikte planlama ve uygulama hizmetleri konularında görüşleri, ihtiyaçları ve alınmasını lüzumlu gördüğü tedbirleri tespit eder

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ile somutlaşan 2945 sayılı kanunun (2003 yılında kaldırılan) 9. Maddesi uyarınca Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğince TSK ya gereği için dağıtımı yapılan Milli Güvenlik Siyaseti ile belirlenen “İRTİCA TEHDİDİ” kapsamında anayasal düzeni korumak, bu tehdide karşı koymak, etkisiz kılmak için gerekli çalışmaları yaparak görüşleri oluşturmak, ihtiyaçları tespit etmek, planlama ve uygulama konularında lüzumlu tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere her türlü çalışmayı yapma görev ve yetkisi kendisine tevdi edilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ile somutlaşan Bakanlar Kurulu kararı ile Türk Silahlı Kuvvetleri yetkili ve sorumludur. Bu hususun nasıl işlediği Gnkur. Başkanlığından da sorulmamış ve dosyaya delil olarak dahil edilmemiştir.

Halen TSK aynı belge (MGSB) ve bu belge esaslarına göre Başbakan (yeni düzenleme ile Cumhurbaşkanı) tarafından onaylanarak yürürlüğe giren TÜMAS dokümanına dayanarak, İç ve dış tehdit dokümanlarını hazırlamakta, bağlı komutanlıklara görevler vermekte, teşkilat yapısını düzenlemekte, çalışma grupları kurmakta ve MSB taslak bütçesini hazırlayarak ödenek talep etmektedir.

Mahkemenin, Devletin Milli Güvenlik Siyasetinin nasıl oluşturulduğunu nasıl yayınlandığını ve TSK dahil Bakanlıklara ve devlet kurumlarına hangi yolla belgede sayılan iç ve dış tehditlere karşı savunma direktifi verildiğini, milli güvenlik siyasetine bağlı savunma ihtiyaçlarının nasıl bütçelendiğini bilmediğini, daha önemlisi bilmediği bu konunun nasıl işlediğine dair bilirkişi görevlendirmediğini, işleyişi Gnkur. Başkanlığından sormadığını, hatta Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin işlev ve maksadından haberi olmadığını kararda yer verdiği gerekçelerden açıkça anlaşılmaktadır.

Mahkemenin, o dönemde “irtica tehdidi” ile aynı hukuksal kapsamda olan ve MGSB de bir iç tehdit olarak sayılan PKK bölücü terör örgütü ile mücadelede Gnkur. Başkanlığında BCG gibi bir çalışma grubu kurulduğunun farkında dahi olmadığı anlaşılmaktadır. Bu örgütle mücadele kapsamında “İrtica ile Mücadele” de olduğu gibi Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bağlı TÜMAS dışında ayrıca bir hükumet direktifi yoktur.

Mahkemenin hukuk ve mevzuat dışı tespitine göre TSK’nın PKK ile de mücadele etmemesi, istihbarat toplamaması ve teşkilat oluşturmaması gerekirdi. Hatta bu durum mahkemenin değerlendirmesine göre darbe kalkışması bile sayılması gerekirdi. Kaldı ki TSK açısından iç ve dış tehdit arasında hukuksal hiçbir fark yoktur. O halde mahkeme, TSK’nın tabur, alay, tugay, tümen hatta kolordu ve ordu teşkilatlanmasının hangi hükumet direktifine göre oluşturulduğunu, TSK’nın bünyesinde yer alan, iç ve dış tehdide karşı hazır bulunan silah ve araçların hangi hükumet direktifine göre teşkilatlandığını açıklamalıdır. Mahkemenin hiçbir fikri olmadığı açıkça anlaşılan milli savunma ve milli güvenlik siyaseti konusunda kısır düşüncesine dayalı gerekçesi,  salt eğip bükerek anlamını kaybettirdiği hatta gizlediği mevzuatı bir yana bırakarak, meşru ve yasal bir gerekçe olarak değerlendirilemez. Mahkeme özenle gizlediği bu konudaki mevzuatı ve devlet belgelerini dosyaya dahil etmeden, davada açıkça tartışılmasını sağlamadan vereceği her karar anayasaya, hukuka ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırıdır.

Bütün bunları yok sayan mahkemenin mevzuata uygun bir karar verdiğini söylemek mümkün değildir. Mahkemenin bu kararı ancak laik devlet düzenini yıkarak yerine şeriat hukukunun hâkim olduğu teokratik düzen heveslilerinin siyasi amacına hizmet etmektedir. Mahkemenin bu kararı ile özellikle silahlı kuvvetler olmak üzere, tüm kamu kurumlarının irtica ile mücadele azmi kırılmış, laik düzene karşı tehdit oluşturan grupların cesaretlenmesi sağlanmıştır.

5. İÇ TEHDİT DOKUMANI;

İç Tehdit Dokumanı; Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde somut olarak sayılan “iç tehdide karşı (İrtica Tehdidi dahil) savunma ve hareket tarzlarına ilişkin Türk Silahlı Kuvvetlerine tevdi edilen görev kapsamında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve Türkiye’nin Milli Askeri Strateji Konsepti Dokümanı kapsamında iç tehdidi tekrar ve aynen sayıp somut olarak açıklayarak TSK bünyesine görev ve emir veren Gnkur. Başkanı imzalı, 2954 sayılı kanun gereğince MGK Genel Sekreterliği ve devletin ilgili kurumlarına dağıtımı yapılmış resmi bir dokümandır. Ancak iddianame savcısı; 10. Klasörde bulunan bu dokümanla ilgili belgeleri iddianamenin 598-601. Sayfalarında, Bakanlar Kurulu Kararı olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin bağlamı ve devamından kopartarak, bu belgeleri BÇG belgeleri olarak niteleyerek hatta yalan söyleyerek ve delil gizleyerek suç ve suçlu yaratma çabasına girişmiştir. 1. Derece Mahkemesi de bu hukuksuzluğa aynen ortak olmuştur.

Kaldı ki; İddianamede yer alan ve sözde suç delili olan, ancak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve Türkiye’nin Milli Askeri Strateji Belgesinin bir açıklaması olan İç Tehdit Dokümanında;

Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde ve TÜMAS da aynen sayılan, Fetullah Gülen Grubunun dahil olduğu nurcu gruplar, son günlerde adı sıkça duyulan Adnan Oktar grubu gibi İrticai unsurların yanı sıra,  bölücü unsurlar, aşırı sol unsurlar, azınlık ve diğer topluluklar, Hıristiyan misyonerlik faaliyetleri Casusluk, uluslararası terörizm, PKK ve kaçakçılık gibi diğer iç tehdit unsurları da sayılmıştır. Bu iç tehditler karşısında ise TSK’nın görev ve sorumlulukları; İç tehdit unsurları ve faaliyetleri hakkında bilgi toplamak ve genel değerlendirme yapmak, resmi kurumlar arası iç güvenlik çalışmalarına katılmak, anayasa ve yasalarda öngörüldüğü gibi iç güvenliği sağlamak, iç tehdit unsurlarının Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmasını önlemek ve personeli bilgilendirmek olarak ifade edilmiştir. İç Tehditle mücadele kapsamında “İRTİCA İLE MÜCADELE” hem anayasa hem meri ve sayılan yasalar hem de Bakanlar Kurulu Kararı olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve TÜMAS ile TSK ya verilmiş açık ve somut bir görevdir. Bu görev kapsamında, TSK’nın, başta anayasa ve 1324 sayılı kanun olmak üzere, sayılan mevzuattan aldığı görev ve yetki ile istihbarat, teşkilat, personel ve harekât konularında her türlü hazırlığı yaparak mücadeleye hazır bulunmak asli görevidir.

Ancak gerekçeli karar sayfa 400, 3227 ve iddianamede, 464 sayfadan oluşan İÇ TEHDİT DOKÜMANININ BULUNDUĞU İFADE EDİLEN 29. KLASÖR DAVA DOSYASINDA BULUNMAMAKTADIR. DİJİTAL OLARAK SANIK VE VEKİLLERİNE DE VERİLMEMİŞTİR.

Dosya Ekran Görüntüsü aşağıdadır;

Gerekçeli kararda 29.Ek klasörde bulunduğu belirtilen ve iddianame ile gerekçeli kararda özetlenen bu doküman CD 5 de yer alan belgedir. Muhtemel tahrif edildiği ve tahrifat bariz olduğundan 29. klasöre konulmamış, karartılmıştır. (464 sayfadan oluşan, CD5/BCG/HAYMANA/DOKUMAN/İCTEHDÖ word belgesinden elde edildiği ifade edilen)

6. 1992, 1995 VE 1999 TARİHLİ MGK GENEL SEKRETERLİĞİ YAVUZ PSİKOLOJİK HAREKÂT PLANLARI (Kls. 5,  20-83, G.K.3232-39):

Bu planlar, Bakanlar Kurulu Kararı olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde sayılan siyasal İslam, laiklik karşıtı aşırı dinci örgütler, irticai örgütler vs. şeklinde sıralanan,  iç tehdit olan irtica tehdidine karşı yürütülecek Psikolojik Harekâtın devlet düzeyinde uygulanacak esaslarını emreden, MGSB ve 2945 sayılı kanun ve kanunun maddeleri uyarınca MGK Genel Sekreterliğince hazırlanan ve meşru hükumetin Başbakanının onayıyla yürürlüğe giren, Başbakanlık Psikolojik Harekâttan Sorumlu Devlet Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve diğer bakanlıklar ile YÖK, MİT, TRT, Diyanet Başkanlığı gibi kurumlara da icra emri ve görevi veren (Kls.5, S.60), devletin üst düzey belgesi ve planıdır.

Bu planı meşru ve yasal kabul etmemenin, yok sayarak görmezden gelmenin laik anayasal düzene zarar verdiği, irtica ile mücadele edilmesinin önüne geçen bir yaklaşım olduğu da ortadadır. Bu kararın tarihi ve hukuki sorumluluğu bakidir.

Mahkeme, devletin neredeyse tüm kurumlarında ve devlet arşivinde bulunan 1999 tarihli bu belge ile, bu kapsamda daha önce yayınlanmış 1992 ve 1995 yıllarına ait Psikolojik Harekat Planlarının Başbakan ıslak imzalı asıl nüshasının onaylı kopyalarını dava dosyasına dahil etmeyerek delil gizlemiş, Başbakan imzalı bu devlet belgesinin bilirkişi incelemesini yaptırmamış, maddi gerçeğin aksine,  başka kaynaklardan gelen belgelerle örtüştüğünü de belirterek, BÇG belgesi olarak kasıtla suç delili olarak nitelendirmiştir. Mahkemenin bu işlemi hukuka ve kanuna aykırı, adil yargılama hakkını bilerek ihlal eden bir eylemdir.

Bu belge gerekçeli kararda (syf. 713) diğer sanıklarla birlikte sanık Alican Türk’ün 08.01.1994 tarihli savunmasında oldukça detaylı olup Yavuz psikolojik harekât planı Türk Silahlı Kuvvetlerinin değil, devletin bir planıdır. Ve bütün bu planların altında başbakanların imzası bulunur. Silahlı kuvvetler kendi başına böyle bir şeyleri hazırlamaz, hazırlayamaz. Her tür psikolojik harekât ihtiyacının tespiti vesairesi milli güvenlik kurulu genel sekreterliğinin görevidir ve genel sekreterlik yönetmeliğinin 17. Maddesinde bunlara ilişkin görevler vardır. Planları hazırlar başbakan onayına sunar. Başbakan imzaladıktan sonra yürürlüğe girer.” Şeklinde ifade edilmiştir. Ancak mahkeme bu hususu göz ardı etmiş ve kararında belgenin bu niteliğine hiç atıf yapmamıştır.

Belgede yer alan ve ana başlıkta açıkladığımız diğer belgelerin de yasallığını ve devlet belgesi olduğunu, Gnkur. Başkanlığı dahil devlet kurumlarına emir ve görev verdiğini ortaya koyan önemli hususları şunlardır;

Planda Milli Güvenlik Kurulunun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına İLGİ” ile atıf yapılarak, 28 Şubat MGK kararları doğrultusunda yürütülecek faaliyetler kapsamında Başbakan tarafından Genelkurmay Başkanlığına direktif verdiği teyit ve tescil edilmektedir.

– BAŞBAKAN ONAYLI BU PLANDA;  Milli Güvenlik Kurulunun 31 Ekim 1997 Tarih ve 413 Sayılı Kararı ile Kabul Edilen 18 Ağustos 1998 Tarih ve 98/11585 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi İle Onaylanan, Başbakanlığın 30 Kasım 1998 Tarih ve MGKGENSEK: MGSB:0500-75-98 (04) Sayılı Uygulama Direktifi ile Yürürlüğe Giren Milli Güvenlik Siyaseti Belgesine “İLGİ” ile atıf yapılmaktadır. 1999 tarihli bu plan dahil 1992 ve 1995 tarihli (değişme) Psikolojik Harekat Planları Bakanlar Kurulu karı olan MGSB kapsamında hazırlanmıştır. Bu husus MGSB’nin devletin milli siyasetinin ve siyasi iradenin esas belgesi olduğunu, içeriğinde iç tehdit ve unsurlarının, bu kapsamda “irtica” tehdidinin ve unsurlarının da sayıldığını, bu tehditle mücadelenin devletin milli siyaseti olduğunu ve bu konuda Genelkurmay Başkanlığına görev ve emir verdiğini doğrudan açıklamaktadır.

BAŞBAKANLIĞIN YANİ SİYASİ İRADENİN BU PLAN İLE GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA VE DİĞER   DEVLET KURUMLARINA VERDİĞİ GÖREVLER ARASINDA (G.K.s. 3246); Yurt içi ve yurt dışında Türkiye aleyhinde faaliyet gösteren irticai örgütler, siyasal İslam yanlısı ve laiklik karşıtı unsurlar ile bu unsurları organize eden, destekleyen basın-yayın kuruluşları hakkında sağlanacak her türlü istihbaratı temin etmek, irticai unsurlarla ilişkileri tespit edilenlerin kamu görevlerine alınmaması ve haklarında gerekli yasal ve idari işlemlerin yapılması, kamu personelinin kılık kıyafeti ile ilgili yasal mevzuata uygun hareket etmesini sağlamak ve etmeyenler hakkında yasal ve idari işlem yapılması, irticai örgütlerin laiklik karşıtı faaliyetleri karşısında her bir icracı kuruluşun uygun konferans ekipleri teşkil etmesi gibi irtica ile mücadele görev ve teşkilat emri verilmiştir.

MGK’nın 30 Aralık 1992 gün ve TİB: 3500-36-92/PYG(69) Sayılı YAVUZ PH Planına ve 7 Ağustos 1995 gün ve MGKGNSEK: 3500-2-95/TİB. YFP Bşmüş.(21) Sayılı YAVUZ PH Planı Onayı Yazısına İLGİ” ile atıf yapılarak, 1992 tarihli plan ile aynı yasal doğrultuda ve esaslar kapsamında hazırlandığına işaret etmekte ve 1992 tarihli planın da yasallığını tescil etmektedir.

Planın “İLGİ” sinde; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,  MGK 406 sayılı kararı, 2945 sayılı kanun, MGSB, İç ve dış tehdit dokümanları, Başbakanlık direktifi,  Bakanlar kurulu kararı, 30 Aralık 1992  tarihli YAVUZ PH Planı ve bu planın 7 Ağustos 1995 tarihli onay yazısı, Anayasa Mahkemesi kararı, sayılarak yasallığı açıkça ortaya konulmuş ve yasal dayanakları açıklanmıştır. Bu dayanaklar davanın da esas delillerindendir. Ancak bu belgeler 406 sayılı MGK kararı hariç dosyaya koyulmamış, gizlenmiştir.

7. GÜVENLİK SORUŞTURMASI VE ARŞİV ARAŞTIRMASI YÖNETMELİĞİ (13 Nisan 1990 tarihli ve 20491 sayılı resmi gazetede yayınlanan)

Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bu yönetmelik, Güvenlik soruşturmasına ilişkin usulleri, irticai hususları da kapsayan yıkıcı faaliyetleri, bu kapsamda araştırılacak hususları ve bunlara ilişkin usul ve esasları belirleyerek TSK’nın bu konudaki görev sorumluluğunu da Silahlı Kuvvetler İ.K.K. Güvenlik ve İşbirliği Yönergesine atıf yaparak belirlemektedir. İddianame ve gerekçeli kararda bu yönetmeliğe hiçbir şekilde atıf yapılmamış ve açıklanmamıştır.

Yönetmeliğin TSK’ya görev ve yetki olarak verdiği Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması faaliyetleri kapsamında Güvenlik Soruşturması: Şahsın genel kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığı ile kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği kaydının ve hakkında herhangi bir tehdit bulunup bulunmadığının, ideolojik faaliyetleri ve ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin, sır saklama yeteneğinin mevcut kayıtlardan ve mahallinden araştırılmak suretiyle tespit edilmesi ve değerlendirilmesidir.

Güvenlik Soruşturmasında Araştırılacak Hususlar bölümünde; “Yıkıcı faaliyetler” başlığı altında:  “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmamasını öngören Anayasanın 14 üncü maddesine aykırı olarak Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri  yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmakgibi faaliyetlerde bulunup bulunmadığının tespiti  ilebu faaliyetlerde bulunan yerli ve yabancı dernek, grup, kulüp, teşkilat   ve benzeri teşekküllere  üye olup olmadığının veya bu çeşit kuruluş mensupları ile sıkı bir ilişki içinde bulunup bulunmadığının, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı davranıp davranmadığının araştırılması” Şeklinde tarif edilmiş ve  Arşiv   araştırması ile  Güvenlik soruşturmasının; Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ve kuruluşlarında yer alacak personel bölümünde (Bu personelin güvenlik soruşturmaları (Biraz önce açıkladığım)33-5 sayılıSilahlı Kuvvetler İ.K.K. Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi esaslarına göre yapılırdenmektedir.

Bu yönetmeliğe göre; Yıkıcı faaliyetler kapsamında, kişinin ideolojik faaliyetleri ve ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin, sır saklama yeteneğinin, bu faaliyetlerde bulunan yerli ve yabancı dernek, grup, klüp, teşkilat ve benzeri teşekküllere üye olup olmadığının veya bu çeşit kuruluş mensupları ile sıkı bir ilişki içinde bulunup bulunmadığının, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı davranıp davranmadığının araştırılması bir görevdir.

Yönetmelikte “Yıkıcı ve bölücü faaliyet”: Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı Devletin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmeyi, temel hak ve hürriyetleri yok etmeyi hedefleyen faaliyetleri” şeklinde tanımlanmaktadır.

TDK da İRTİCA;  Türkiye Cumhuriyetinin temellerini ve anayasada yer alan temel niteliklerini hedef alan her türlü tehdit ve tehlikedir Bu kapsamda “İRTİCA” Güvenlik soruşturması yönetmeliğinde “YIKICI FAALİYET” olarak tanımlanmıştır.

Mahkeme gerekçeli kararda bu yönetmelikten ve TSK’nın bu kapsamdaki görev ve sorumluluğundan hiç söz etmeden karar vermiştir.

8. TSK İSTİHBARATA KARŞI KOYMA, KORUYUCU GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ YÖNERGESİ (MY 114-1 A/B/C) (MY-33-5):

İrtica ile mücadele usul ve yöntemlerinin açıklandığı TSK’nın esas dokümandır. İddianame ve gerekçeli kararda, bu mevzuat yok sayılmış ve sanık savunmalarında yer almasına, mahkeme tarafından Genelkurmay Başkanlığından istenerek dosyaya dahil edilmesine rağmen, Güvenlik Soruşturması Yönetmeliğinin de atıf yaptığı bu yönergeden gerekçeli kararda hiç söz edilmediği gibi, iddianamede yer alan aynı iddia hukuka aykırı olarak,  aynen karara esas alınmıştır.

Gerekçeli karar sayfa 2983; Konsept belgesi ve TSK’nın hiçbir dokümanında “irticai görüşe sahip olma” veya “irticai eğilimli personel” ifadelerinin tanımlanmadığı, bu tespitlerin nasıl yapılacağına ilişkin kriterler getirilmediği, söz konusu ifadelerin sanıklar ve Batı Çalışma Grubunca hedeflenen askeri müdahaleye karşı çıkacak TSK personelinin TSK’dan ihraç edilmesi ve emekliye sevk edilmesi için oluşturulmuş, yasal olmayan ancak kanunsuz emirlerle yasal görünüme büründürülmeye çalışılmış bir ön kabul olduğu hususunun değerlendirildiği, yine ihraçların brifing ve diğer belgelerde somut ve hukuki bir veri olmamasına rağmen siyasal İslamı gerçekleştirmek için kadrolaşan kişilerin temizlenmesi amacı ve bu amaç için orada görev aldıkları kabulü ile amaç suç doğrultusunda yoğun olarak yapıldığı anlaşılmıştır.” Değerlendirmesi yapılmıştır.

Öncelikle şu hususu açıklamakta yarar vardır; Bu ifadede geçen “KONSEPT BELGESİ” ile mahkeme, sahte CD 5 içinde yer alan sözde 6 Mayıs 1997 tarihli “Batı Harekâtı Konsepti Belgesi”ni kastetmektedir. Esas Konsept belgesi, mahkemenin dosyadan kaçırdığı Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB-Kırmızı Kitap)” esasları doğrultusunda Genel Kurmay Başkanlığınca hazırlanan, 1612 sayılı kanun gereğince Yüksek Askeri Şurada görüşülen, Başbakan tarafından onaylanan,  “TÜRKİYE’NİN MİLLİ ASKERİ STRATEJİ KONSEPTİ (TÜMAS)”DIR. Mahkeme bu ifadesiyle, TSK dan ihraç işlemlerinin sanki BÇG tarafından yapıldığı izlenimi yaratmaya çalışmış, ancak taleplere rağmen dosyadan kaçırdığı TÜMAS dokümanından haberi olmadığını da ikrar etmiştir.

Hiçbir TSK mevzuatını incelemediği anlaşılan FETÖ zanlısı savcı Bilgili’nin ve gerekçeli kararda yer alan iddianın aksine, on yıllardır uygulandığı gibi, halen TSK’da; yıkıcı, bölücü ve irticai unsurla mücadele ve tanımlar ile buna ilişkin usul ve esaslar TSK İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesinde yer almakta ve bu mevzuata göre yürütmektedir.  Bu yönerge, sanıklarca delil olarak defalarca talep edilmesine rağmen FETÖ tutuklusu ve kumpasçısı Gnkur. Eski Adli Müşaviri Muharrem KÖSE’nin her türlü engellenmesine rağmen, nihayet 3 yıl sonra dava dosyasına dahil edilebilmiş, ancak dava sürecinde tartışılmamıştır.

İddianame ve kararda fişleme, sakıncalı/şüpheli personel işlemleri, birlik ve personel güvenliğine ilişkin işlemler ve irtica ile mücadelede uygulanacak usul ve esaslar gibi birçok husus bu yasal doküman da yer almakta ve TSK’ya bu konularda emir vermektedir. Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği (13 Nisan 1990 tarihli ve 20491 sayılı resmi gazetede yayınlanan) TSK’da Güvenlik soruşturmasının TSK İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesi esaslarına göre yapılacağını hükme bağlamıştır. Dava dosyasında bulunan Genelkurmay Başkanı imzalı TSK dışında Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ile MGK Genel Sekreterliği, MİT Müsteşarlığı ve NATO Komutanlıklarına dağıtımı yapılan ve bazı güncellemelerle birlikte halen yürürlükte bulunan bu Yönergenin İKK faaliyetleri kapsamındaki önemli kısımları ana başlıklarıyla aşağıda özetlenmiştir;

  • Yönergenin yedinci bölüm birinci kısımda yer alan İstihbarata karşı koyma konularında bilgi mübadelesi esaslarında: Silahlı Kuvvetler gerektiğinde yurdun iç tehlikelere de karşı korunması ile de yasal olarak görevli olduğundan bu görevin ifası iç tehlikelerin ve tehdidin mahiyet ve kudretini bilmeye bağlı bulunduğundan istihbarata karşı koyma konularında bilgi derleyen kuruluşların elde ettikleri bilgiler ve sonuçları ile kullanılan metotları tamamen ilgili kuruluşun malı ve mahremiyeti olmak kaydı ile Silahlı Kuvvetlere Silahlı Kuvvetlerce elde edilenlerin de ilgili kuruluşlara verilmesi emredilmiş,
  • Silahlı Kuvvetlere yönelik olaylar başlığında; Herhangi bir sivil kuruluşun ya da şahsın yazılı veya sözlü beyanları ile her türlü yayınlarda Silahlı Kuvvetlere yönelik yıkıcı unsurlar tespit edildiğinde tespit yapan komutanlık veya kurum amirliğinin nezdinde ki yetkili makamlara gerekli işlemin yaptırılması ve silsileler yolu ile Gnkur. Bşk.lığına bilgi verilmesi emredilmiş,
  • Üçüncü Bölümde; Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasında genel esaslar, ilkeler ve yetkiler belirlenmiş,
  • Onuncu bölümde; Sakıncalı/Şüpheli personel tarifi, işlemleri, tanzim edilecek raporlar ve formları açıklanmış, sakıncalı/şüpheli kategorisi ve kategoriye alma yetkileri belirlenmiş,
  • Birinci bölüm üçüncü kısımda; Bölücü, irticai ve yıkıcı unsurların (aşırı sağ, aşırı sol ve bölücü) Türk silahlı kuvvetlerine sızmaları, sızma yöntemleri, muhtemel faaliyetleri ve bunlara karşı alınacak önlemler açıklanmış ve sıralanmış,
  • Yönergenin Ek A sında; Sakıncalı/Şüpheli Personel Tanımlanmış,
  • Yönergenin Ek C sinde; Sakıncalı/Şüpheli Kanaat Formu ve bu formun doldurulması ile ilgili kontrol edilecek hususlar açıklanmıştır. Formda 25 adet kontrol edilmesi gereken husus yer almakta olup özellikle savcılığın suç teşkil ettiği, fişleme olarak nitelendirdiği hatta hiçbir mevzuatta olmadığını ileri sürerek BÇG kapsamında toplanan bilgiler olarak iddia ettiği hususlardır.

Gerekçeli kararda yer alan iddianın aksine irticai eğilimli personel tespitlerinin nasıl yapılacağına ilişkin kriterler getiren TSK İ.K.K. Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesinde; Sakıncalı ve Şüpheli Personel kategorisine alma işlemleri ve esasları yani kriterleri, kategoriye alınan personelin takip ve kontrol esasları, bu personel hakkında gönderilecek kayıtlar, raporlar ve içerikleri, temize çıkarma işlemleri detaylarıyla açıklanmakta ve emredilmektedir.

Ancak iddianame ve gerekçeli kararda TSK’nın, bu yönergeye uygun işlemlerini, gayri yasal bir faaliyet olarak ileri sürülmektedir. Bu dokümanda yer alan sakıncalı/şüpheli kanaat raporunda;  mahkemenin olmadığını iddia ettiği, kontrol edilecek hususlar tek tek ve somut olarak sayılmış, kriterler belirlenmiştir. Bunlara örnek olarak; Tarikat, örgüt, dernek, siyasi parti,  ideolojik akımlar vs. bağlantısına işaret edebilecek siyasi parti, dernek, cemaat, tarikat benzeri oluşumların yöneticileri ile ilişkilerinin olup olmadığı, yıkıcı bölücü irticai amaçlı toplantılara katılıp katılmadığı,  bu yönde propaganda faaliyetinin olup olmadığı, birlik içi ve dışı görev ve sosyal yaşantısındaki davranış biçimleri gibi eşinin ve kendisinin yıkıcı bölücü irticai örgütsel bağlantısına işaret edecek EMARELERİN varlığı ya da yokluğu tespit edilerek,  takip ve kontrol altında tutulması ya da temize çıkarılması yönünde bir kanaate ulaşılması emredilmektedir.

Bu yönerge hükümleri dava sanıkları tarafından kaleme alınmamıştır. Uygulamama gibi bir davranış şeklini benimsemeleri de olanaklı değildir. Ancak gerekçeli kararda bu yönerge yer almadığı gibi, sanki bu yönergede yazılanlar yok ve suçmuş gibi bir yaklaşıma gidilmiştir.

9. 28 ŞUBAT 1997 406 SAYILI MGK KARARI VE DİĞER MGK KARARLARI:

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) ve Türkiye’nin Milli Askeri Strateji Dokümanında (TÜMAS) iç tehdit olarak tarif edilerek TSK ya verilen mücadele görevi ve 1324, 211 ve 2937 S.K.ların öngördüğü yetki ile 28 Şubat 1997 Tarihinde icra edilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlar doğrultusunda terörle mücadelede olduğu gibi PKK ile beraber irtica ile mücadelenin de birinci öncelikli tehdit durumuna geldiği tespiti yapılmıştır.

Bu tehditle mücadele maksadıyla Genelkurmay Başkanlığı karargâhında İç Güvenlik Harekât Dairesi bünyesinde Batı Çalışma Grubu teşkil edilmiştir. İrtica ile mücadele esasen ve sadece 406 sayılı MGK kararı dayanak alınarak değil, bu karar kapsamında Başbakanlık ve Bakanlık genelgeleri ile ülke genelinde irtica ile mücadele direktiflerinin verilmesi üzerine, MGSB ve TÜMAS direktifinin TSK ya verdiği açık görev ve sorumluluk kapsamında, Genelkurmay Başkanlığınca bu mücadelenin yoğunlukla başlatılması ve sürdürülmesi, bu konuda bir çalışma grubunun (BÇG) oluşturulmasına kararı verilmiştir.

Ayrıca MGSB ve TÜMAS da sıralanan bir iç tehdide karşı mücadelenin başlatılması, bu tehdidin kaçıncı sırada olduğu ile ilgili de değildir. Tehdidin, bu dokümanlarda kaçıncı sırada sayılmış olursa olsun “iç tehdit” olarak tarif edilmesi ve mücadele görev ve sorumluluğunun verilmiş olması yeterlidir. Bu kapsamda; İrtica İle Mücadele, salt 406 sayılı MGK kararının değil, sayılan anayasa dahil, tüm mevzuatın yüklediği görev, yetki ve sorumluluğun bir sonucu olarak yoğunlaştırılmış ve Nisan 1997 tarihinde Batı Çalışma Grubu kurulmuştur.

28 Şubat 1997 tarihli 406 sayılı MGK kararında 18 maddenin yer aldığı, “gizli” ibareli ek belgenin “Rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler” başlığı ile “irtica tehdidini” açıklamaktadır. Bu tanım sadece 406 sayılı MGK kararının bir sonucu değil, aynı zamanda ve esasen 1992 yılından beri Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde yer alan ve iç tehdit olarak tanımlanan “irtica tehdidi” ile mücadele siyasetinin emrettiği mutlak bir sonuçtur.

Esasen TSK içinde irtica ile mücadelenin sadece 28 Şubat 1997 tarihli 406 sayılı MGK kararı sonrasında başlatılması da söz konusu değildir. İrticai çok daha öncesinde tehdit olarak belirlendiğinden ve mücadele edilmesi görevi verilmiş olduğundan, buna dair istihbaratın toplanması ve değerlendirilmesi, irticaya bulaşmış personelin görevinden uzaklaştırılması veya bilgilendirmek amacıyla uyarılar yapılması uygulamaları çok daha önceki zamanlardan beri devam edegelen uygulamalardır. Bunun için daha önceki YAŞ kararlarının irdelenmesi de yeterlidir. Bu tarihten sonra irtica ile mücadele daha yoğun bir şekilde yapılmaya başlamış ve BÇG’nin kurulmuş olması, mücadelenin de bu tarihten itibaren başladığı anlamında değildir. Mahkemenin temel yanılgılarından birisi de budur.

10. 1324 SAYILI GENELKURMAY BAŞKANININ GÖREV VE YETKİLERİNE AİT KANUN

1997 tarihinde yürürlükte bulunan bu kanuna göre; TSK’nın teşkilatı kendi kuruluş ve kadrolarında gösterilir. Buna göre; Genelkurmay Başkanı TSK’nın personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit etme ve TSK ya tevcih edilen görevlerin gerektirdiği ihtiyaçlara göre (MGSB de sayılan ve görev tevcih edilen iç ve dış tehditlere karşı) teşkilatını oluşturma görev ve yetkisine sahiptir.

TSK’nın sayısız görev için, teşkilat oluştururken, ayrıca bir direktif alması kanunda öngörülmemiştir. Bu kapsamda; Örneğin bölük, tabur, çalışma grubu hatta tugay, tümen teşkilatı için dahi Genelkurmay Başkanına verilmiş emsal bir kuruluş emri ya da direktifi yoktur. BÇG’nin kurulması için de, bir Başbakanlık direktifi veya başka bir makamdan talimat alınması kanuna göre gerekmemektedir. Genelkurmay Başkanlığının teşkilat oluşturması ve konularına göre kendi bünyesinde çalışma grupları oluşturması için, MGSB ve TÜMAS direktiflerinde “İç ve Dış tehdit” olarak tarif edilmiş olması yeterlidir. Kanun sayılan iç ve dış tehditlere karşı personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik faaliyetler kapsamında teşkilat kurulması, göreve müteallik çalışma ya da muharebe grupları kurulması ve vazifenin yürütülmesine cevaz vermektedir.

1324 Sayılı Genelkurmay Başkanının görev ve yetkilerine ait kanun;

        I -Kuruluş ve komutanlık:

Madde 1Silahlı Kuvvetlerin teşkilatı, kendi kuruluş ve kadrolarında gösterilir. Genelkurmay Başkanı, barışta ve savaşta Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır.

       II – Görev, yetki ve sorumluluk:

Madde 2 – Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit eder.

11. 2937 SAYILI DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNU:

2937 Sayılı kanun;  esasen Anayasanın 117.maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu Kararı olarak yayınlanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde yer alan iç ve dış tehditlere karşı MİT Müsteşarlığının devlet istihbaratını oluşturması ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanına, Genelkurmay Başkanına ve MGK Genel Sekreterliğine ulaştırması ile görevlidir.

Aynı zamanda, kanun uyarınca MİT Müsteşarlığı Milli Güvenlik Siyaseti ile ilgili Planların hazırlanması ve yürütülmesinde Genelkurmay Başkanlığı ve MGK Genel Sekreterliğinin istihbarat istek ve ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir. Genelkurmay Başkanlığı MGSB ve TÜMAS dokümanlarında belirlenen ve sayılan, iç ve dış tehditlerle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde yani dış tehdidin yanı sıra bu kapsamda İç Tehdit ile mücadelede görevli ve sorumludur. “İrtica” tehdidi ise Milli Güvenlik Siyasetinin belirlediği bir iç tehdittir. Kanunda Genelkurmay Başkanlığının İç tehdit ile ilgili planlama ve yürütme yani icra görevi olduğu,  açıkça anlaşılmaktadır.

Mahkemenin Gnkur. Başkanlığının İç tehditle mücadele de ve BÇG’nin kurulmasında bir direktif olmadığı yönündeki iddiasının, Bakanlar Kurulu Kararı olan MGSB ve Başbakan direktifi TÜMAS la birlikte, 2937 sayılı kanunun açık hükümleri karşısında hiçbir hukuki değeri yoktur.

Ayrıca kanun, Genelkurmay Başkanlığınca lüzum görülecek haber ve istihbaratın ulaştırılmasının ise, yapılacak protokol ile belirleneceğini belirtmektedir. Yani Gnkur. Başkanlığı, İç ya da dış istihbarat ihtiyacından KENDİSİNİN ELDE ETTİĞİNİN DIŞINDA ULAŞTIRILMASINA LUZUM GÖRDÜĞÜ, YANİ LÜZUM ÖLÇÜSÜNÜ BELİRLEDİĞİ haber ve istihbarat talebini protokole bağlayacak ve MİT Müsteşarlığı ise bu haber ve istihbaratı Genelkurmay Başkanlığına ulaştıracaktır. MGSB ve TÜMAS de yer alan İç ve Dış tehditlere karşı Gnkur. Başkanlığının istihbarat/haber toplama/üretme görev ve yetkisinin olduğu KANUN HÜKMÜDÜR. TSK’nın İstihbarat görev, yetki ve sorumluluğu detaylarıyla diğer bir başlık altında yer aldığından bu kısım da kısaca söz edilmiştir.

12. 211 SAYILI TSK İÇ HİZMET KANUNU VE YÖNETMELİĞİ;

Gerekçeli karar da yer alan “TSK’nın  (bir iç tehdit olan) “İrtica ile mücadele” görevi yoktur, şeklindeki iddiası, TSK’nın İrtica tehdidi ve bu kapsamda yıkıcı, bölücü ve irticai faaliyetlerle mücadelesinde bir kısım yetki ve sorumlulukları belirleyen aşağıda yer alan mevzuat hükümleri ile üst başlıklarda açıklanan MGSB, TÜMAS ve diğer mevzuat kapsamında hukuki değeri bulunmamaktadır.

TSK İç Hizmet Kanununun 35nci maddesi;  “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.”

TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin 85/1nci maddesi;  “Türk Yurdu ve Cumhuriyetini iç ve dışa karşı, lüzumunda silahla korumak şeklinde belirlenmiştir.

İç Hizmet Kanunu 35.maddesi TSK’ya anayasal düzene yönelen İÇ VE DIŞ TEHDİTLERLE MÜCADELEDE AÇIK GÖREV VERDİĞİNİ MAHKEME KABUL ETMİŞTİR. Gerekçeli kararın 3486. sayfasında;Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin anlamı ve normlar hiyerarşisindeki konumu incelendiğinde; yasa hükmüyle, silahlı kuvvetlere, anayasal düzene yönelen iç ve dış tehditleri ortadan kaldırma görevi verilmişti.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir. Mahkemenin bu doğru tespiti, esasen atılı suçun işlenmediğinin ikrarı ve TSK’nın İç tehditleri ortadan kaldırmak üzere yasal dayanağının bulunduğunun açık bir tespitidir.

TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin  Madde 664/4. (c) ;(Değişik:RG – 14/02/1999 – 23611) “Emekli üyeler ilebunların aile fertlerinden birisinin, irticai, bölücü, yıkıcı faaliyetler içerisinde yer aldığının ya da Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhinde beyanda veya faaliyette bulunduğunun tespit edilmesi halinde, bu kimselerin, orduevleri, askerî gazinolar ve diğer askerî sosyal tesislere girişleri, Genelkurmay Başkanlığınca geçici veya sürekli olarak yasaklanabilir.”

İç Hizmet Yönetmeliğinin bu hükmü, İddianame ve gerekçeli kararda irtica tanımının hiçbir askeri dokümanda bulunmadığı, mücadele görevi verilmediği yönündeki iddiasına, Bakanlar Kurulunca verilmiş yanıttır. Devlet ne anlama geldiğini bilmediği tanımlarla mevzuat düzenlemez.

13. 926 SAYILI TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU:

Subay Sicil Yönetmelikleri ile birlikte yürütülen 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 50. ve 94. maddeleri gereğince;

Kadrosuzluk, yetersizlik, disiplinsizlik veya ahlaki durum veya bendlerinde sayılan suçlardan hükümlülük nedeni ile belirtilen esas ve şartlar dahilinde subaylar ve astsubaylar hakkında Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi yapılır. Bu gibi subaylardan / astsubaylardan durumlarının Yüksek Askerî Şura tarafından incelenmesi Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülenlerin Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemi, YÜKSEK ASKERÎ ŞURA KARARI İLE YAPILIR.

14. SUBAY VE ASTSUBAY SİCİL YÖNETMELİKLERİ (Bakanlar Kurulu Kararı):

Tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü, İRTİCAİ ve ideolojik görüşleri benimsediği, bu gibi faaliyetlerde bulunduğu veya karıştığı anlaşılan subay / astsubaylar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılacağı hükme bağlanmıştır.  İRTİCA İLE MÜCADELE MEVZUATIN TSK’ YA YÜKLEDİĞİ AÇIK GÖREV VE SORUMLULUKTUR.

15. 1612 SAYILI YÜKSEK ASKERİ ŞÛRANIN KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN;

Mahkemenin yok saydığı Başbakan onaylı Türkiye’nin Milli Askeri Strateji Dokümanı (TÜMAS) , Milli Güvenlik Siyaset Belgesi kapsamında, 1611 sayılı kanun gereğince Başbakanında bulunduğu Yüksek Askeri Şurada görüşülür.

1612 sayılı kanun “Madde 3/a da; “ Yüksek Askeri Şûranın görevleri arasında; “Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan askeri stratejik anafikrin (Konseptin) tespiti ve gerektiğinde yeniden gözden geçirilmesi hususlarında görüş bildirmek” şeklinde ifade edilmiştir.

16. ANAYASA MAHKEMESİ, AİHM VE YARGI KARARLARI:

“İrtica”, “İrticai faaliyetler”, ve ilişkili konularla ilgili başta AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları olmak üzere, yargı kararları, TSK’yı bu bakımdan bağlayan kararlardır. AİHM’in Türkiye/Kalaç davası ve gerekçesi, AYM’nin RP ve FP Kapatma kararları, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin  “irtica” ve “irticai görüşü benimsemiş personel” konularında almış oluğu kararlar (diğer başlıklarda detayları bulunmaktadır) TSK’yı ve diğer devlet kurumlarını da bağlayan kararlardır.

MAHKEME TSK’NIN İÇ TEHDİTLE MÜCADELE GÖREVİ OLMADIĞI KENDİ İDDİASINI, GEREKÇELİ KARARDA YARGITAY 16.DAİRESİ’NİN KARARINA ATIF YAPARAK ÇÜRÜTMÜŞTÜR.

FETÖ zanlısı Bilgili’nin iddianamede ileri sürdüğü  ve gerekçeli karara dayanak alınan  “Türk Silahlı Kuvvetlerine, anayasal düzene yönelen iç tehditleri ortadan kaldırma görevi verilmediği” iddiasını, mahkeme gerekçeli kararında kendi değerlendirmesi ile çürütmüş ve TSK’nın iç tehditle mücadele görevi olduğunu Yargıtay 16. Daire kararına atıfla kabul ve teyit etmiştir.

Mahkeme; 12 Eylül darbe davasının Yargıtay 16.Dairesinin karar gerekçesini kararına dayanak alarak, sanıklarca davanın başından beri ileri sürülen TSK’nın iç tehditle mücadele görevini bu tespiti ile kabul etmiştir.

MAHKEME GEREKÇELİ KARAR SYF. 3486 DA YAPTIĞI DEĞERLENDİRMESİNDE;

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin anlamı ve normlar hiyerarşisindeki konumu incelendiğinde; YASA HÜKMÜYLE, SİLAHLI KUVVETLERE, ANAYASAL DÜZENE YÖNELEN İÇ VE DIŞ TEHDİTLERİ ORTADAN KALDIRMA GÖREVİ VERİLMİŞTİR. Aksine kabul ile anayasal düzeni zorla değiştirme veya tehdit kabul edilerek Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etmek hakkını verdiği şeklindeki yorumun demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olacaktır. Denmektedir.

Mahkeme, bu değerlendirmesinde sanık savunmalarında sürekli ileri sürülen ve BÇG faaliyetlerinin en önemli yasal dayanağını oluşturan, TSK’nın mevzuat gereği iç tehditlerle mücadele ve teşkilatlanma görevi olduğu, bu görevin normlar hiyerarşisinin en üstünde  anayasa ve kanunla (İçHiz.K. md.35) verildiği savunmalara karşı tespitini, gerekçeli kararın 3486. sayfasında; “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin anlamı ve normlar hiyerarşisindeki konumu incelendiğinde; yasa hükmüyle, silahlı kuvvetlere, ANAYASAL DÜZENE YÖNELEN İÇ VE DIŞ TEHDİTLERİ ORTADAN KALDIRMA GÖREVİ VERİLMİŞTİR.  Şeklinde açıkça ifade etmiştir.

MAHKEMENİN BU DOĞRU TESPİTİ, ESASEN ATILI SUÇU ISKAT EDEN VE TSK’NIN ANAYASAL DÜZENE YÖNELEN İÇ TEHDİTLERİ ORTADAN KALDIRMAK ÜZERE YASAL DAYANAĞININ BULUNDUĞUNU VE DAVANIN BAŞINDAN SAVUNULAN TSK NIN İŞLEM VE EYLEMLERİNİN BU YÖNDE OLDUĞUNUN AÇIK BİR TESPİTİDİR.